İngilizce deyimler günlük konuşma dilinde sıkça kullanılan edebiyat ürünleri arasında yer alır. Online İngilizce öğrenirken deyimlere de öncelik vermek hem dilin kültürünü öğrenmeyi kolaylaştırır hem de günlük iletişim dilini geliştirmeye yardımcı olur. Bu yazımızda sizlere İngilizce konuşurken kendinizi daha rahat anlatabilmenizi bununla birlikte karşınızdakileri da daha rahat anlayabilmenizi sağlayacak bazı İngilizce deyimler listeleyeceğiz.
İngilizce Deyimler Listesi
Deyim | Anlamı |
A blessing in disguise | başta kötü gibi görünen iyi bir şey |
A dime a dozen | değersiz |
Beat around the bush | Lafı dolandırmak, genelde nahoş olduğundan dolayı |
Better late than never | Bir şeyi hiç yapmamaktansa geç yapmak daha iyi |
Bite the bullet | Kaçınılmaz olduğundan dolayı bir şeyi kabullenme |
Break a leg | İyi şanslar |
Call it a day | Bir eylemi sonlandırmak |
Cut somebody some slack | Müsamaha etmek |
Cutting corners | Kestirmeden gitmek |
Easy does it | Acele etme |
Get out of hand | Kontrolden çıkmak |
Get something out of your system | Yapmak istediğiniz bir şeyi yapıp aklınızdan çıkarmak |
Get your act together | Daha iyi çalış veya terk et |
Give someone the benefit of the doubt | Birinin dediğine inan |
Go back to the drawing board | Sil baştan başlamak |
Hang in there | Vazgeçme |
Hit the sack | Uyumaya gitmek |
It’s not rocket science | O kadar zor değil |
Let someone off the hook | Birini bir şeyden artık sorumlu tutmamak |
Make a long story short | Bir şeyi kısaca söylemek |
Miss the boat | Çok geç |
No pain, no gain | İstediğin şey için uğraşmak zorundasın |
On the ball | Becerikli |
Pull someone’s leg | Birine şaka yapmak |
Pull yourself together | Sakin ol |
So far so good | Şu ana kadar herşey yolunda |
Speak of the devil | Bahsettiğiniz kişinin gelivermesi |
That’s the last straw | Sabrım tükendi |
The best of both worlds | İdeal bir durum |
Time flies when you’re having fun | Eğlenirken zamanın nasıl geçtiğini farketmiyorsun |
To get bent out of shape | Üzülmek |
To make matters worse | Bir sorunu daha kötü hale getirmek |
Under the weather | Hasta olmak |
We’ll cross that bridge when we come to it | Şu anda sorun hakkında konuşmayalım |
Wrap your head around something | Bir şeyin karmaşık olduğunu anla |
You can say that again | Doğru, katılıyorum |
Your guess is as good as mine | Bir fikrim yok |
A bird in the hand is worth two in the bush | Sahip olduğun şey daha sonra sahip olacağın şeyden daha değerlidir |
A penny for your thoughts | Senin düşüncen nedir |
A penny saved is a penny earned | Biriktireceğin parayı daha sonra harcayabilirsin |
A perfect storm | Olabilecek en kötü durum |
A picture is worth 1000 words | Söylemektense göstermek daha iyi |
Actions speak louder than words | İnsanların söylediklerine değil yaptıklarına inan |
Add insult to injury | Bir durumu daha kötü hale getirmek |
Barking up the wrong tree | Hatalı olmak, çözüm için yanlış yere bakmak |
Birds of a feather flock together | Birbirine benzeyen insanlar genelde arkadaş olur (genellikle olumsuz bir şekilde kullanılır) |
Bite off more than you can chew | Halledebileceğinden daha fazlası ile uğraşmak |
Break the ice | Havayı yumuşatmak |
By the skin of your teeth | Kıl payı |
Comparing apples to oranges | Karşılaştırılamaz iki şeyi karşılaştırmak |
Costs an arm and a leg | Pahalıya mal olmak |
Do something at the drop of a hat | Bir şeyi öncesinde planlamadan yapmak |
Do unto others as you would have them do unto you | İnsanlara karşı adil davranmak. “Altın Kural” olarak da bilinir |
Don’t count your chickens before they hatch | Dereyi görmeden paçaları sıvama. |
Don’t cry over spilt milk | Düzeltilemeyecek bir için yakınmanın faydası yok. |
Don’t give up your day job | Bu işte pek iyi değilsin |
Don’t put all your eggs in one basket | Yaptığın şey çok riskli |
Every cloud has a silver lining | Her işte bir hayır vardır |
Get a taste of your own medicine | Başkalarına davrandığın gibi sana davranılsın (olumsuz) |
Give someone the cold shoulder | Birini görmezden gelmek |
Go on a wild goose chase | Amaçsızca bir şey yapmak |
Good things come to those who wait | Sabırlı ol |
He has bigger fish to fry | Şu anda konuştuğumuz şeyden daha önemli işleri var |
He’s a chip off the old block | Babasının aynısı |
Hit the nail on the head | Taşı gediğine koymak |
Ignorance is bliss | Cehalet mutluluktur |
It ain’t over till the fat lady sings | Bu iş henüz bitmedi |
It takes one to know one | Kişi kendinden bilir işi |
It’s a piece of cake | Kolay |
It’s raining cats and dogs | Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor |
Kill two birds with one stone | Bir taşla iki kuş vurmak |
Let the cat out of the bag | Bir sırrı ortaya çıkarmak |
Live and learn | Bir hata yaptım |
Look before you leap | Sadece hesaplanmış riskleri al |
On thin ice | Tehlikeli bir durumda olmak |
Once in a blue moon | Çok nadir |
Play devil’s advocate | Şeytanın avukatlığını yapmak |
Put something on ice | Bir şeyi rafa kaldırmak |
Rain on someone’s parade | Birinin planlarını bozmak |
Saving for a rainy day | Daha sonrası için para biriktirmek |
Slow and steady wins the race | İstikrar hızdan daha önemlidir |
Spill the beans | Baklayı ağzından çıkarmak |
Take a rain check | Bir planı ertelemek |
Take it with a grain of salt | Çok ciddiye alma |
The ball is in your court | Karar senin |
The best thing since sliced bread | Çok güzel bir icat |
The devil is in the details | Uzaktan hoş gelir, ama yakından bakınca, sorunları vardır |
The early bird gets the worm | Erken kalkan yol alır |
The elephant in the room | Görmezden gelinen aşikar gerçek |
The whole nine yards | Ne var ne yok hepsi |
There are other fish in the sea | Bir fırsatı kaçırmak sorun değil. Başka fırsatlar doğar. |
There’s a method to his madness | Deli gibi görünüyor ama aslında akıllı |
There’s no such thing as a free lunch | Hiçbir şey bedava değil |
Throw caution to the wind | Bir risk al |
You can’t have your cake and eat it too | Her şeyi elde edemezsin |
You can’t judge a book by its cover | Bu kişi veya şey kötü gibi görünebilir ama aslında özünde iyi |